Filistin Gezisinde Aldığım Kısa Notlar
Filistin'e gidebilmek
için öncelikle İsrail vizesi almanız gerekiyor. Çünkü Filistinlilerin kendine
ait bir havalimanı yok. Bu nedenle İsrail’e ait Ben Gurion havalimanına inmeniz
gerekiyor. Havalananından trene veya taksiye binip Kudüs’e geçebiliyorsunuz.
Kudüs’e yağmurlu bir akşamda iniyor ve o tarihi havayı içime çekiyorum. Sabah
ezanı okunmak üzereyken yetişiyorum. Yağmur eşliğinde Mescid-i Aksa’ya
gidiyorum.Kıble Mescidinin kapısında,
geçen yıl tanıştığım Abdullah amca selam verip sarılıyor. Ne zaman geldiğimi,
bir yıl içinde neler yaptığımı soruyor ve namazdan sonra evine davet ediyor.
Otelde yer ayırtmadığım için Abdullah amcanın teklifini kabul ediyor ve her
yatsıdan sonra geleceğimi bildiriyorum. Her akşam yöresel yemekler, içecekler
hazırlanıyor. Kalacağım oda döşenmiş bir tarafıma su bir tarafıma ısıtıcı
konulmuş. Yıllardır beni tanıyormuş gibi Türk olduğum için sorgusuz güvenip
evini açıyor. Geç kaldığım günler kapıda bekliyor ve hemen neden geç kaldın
Aliii diyerek, beni duygulandırıyor. Yemekten sonra çay ikram ediyor ve her gün
farklı bir meyve, pasta hazırlanıyor. Önce benim ile Abdullah amca yemek yiyor,
sonra biz kalkıyoruz, ailesi yemek yiyor. Abdullah amca bir rivayete göre 2020
yılında İsrail’in yok olacağını, tekrar Osmanlı'nın yani bizlerin oraya
hükmedeceğini söylüyor ve ekliyor, “Burayı boş bırakmayın, gelin, buralar
sizin, biz misafiriz, siz ise buraların sahibi. Evimin altını kazıyorlar ve
zorla almaya çalışıyor. Şimdi gücümüz yetiyor ya ilerde? Buraya gelin ve
emanetinize sahip çıkın.” şeklinde konuşuyor.
Her sabah namazına “Aliiii” diyerek beni uyandırıyor. Abdullah amca, ben
ve eşi namaza gidiyoruz. Her evden çıkan selam vererek bize katılıyor. Mescid-i
Aksaya gitmemiz için Yahudilerin işgal ettiği Burak Duvarı’nın oradan
geçiyoruz. Bizlerle aynı saatte yüzlerce Yahudi ibadete geliyor. Abdullah amca
yaşından dolayı yavaş yürüyor, merdivenlerde durarak gidiyoruz. Yolda; “Bir
daha ne zaman gelirsin?” diyor Abdullah amca ben de yakın zamanda diyorum ve
neşesi yerine gelen Abdullah amca cebinden hurma çıkarıp bana veriyor. Bir
yaşam mücadelesi değil bu, bir direniş mücadelesi. Her gün İsrail askerleri
arasından geçip namaza gidiyorlar. Mescid-i Aksa’yı bir an olsun boş
bırakmıyorlar. Bir ümitle 2 yıl kaldı ya Ali sabredeceğiz inşallah diyerek her
gün az kaldığını dile getiriyor. Duygusal bir hayat öyküsü olarak görülen bu
hayat, aslında ülkende mülteci olmaktan başka bir şey değil. Bir Türk'e koşulsuz güveniyorlar evini açıyorlar ve her gün yemek yedirmeye çalışıyorlar.
Bizden para değil, yanlarında olmamızı istiyorlar. Bizim için ayrılık vakti
geliyor, evimizden ayrılır gibi bir his, anlatması tarifsiz bir hüzün çöküyor.
Her ayrılanın gözünde yaş. Sanki “gitmesek, buraları bu işgalcilerin eline
bırakmasak” diyen bir bakışla ayrılıyoruz.
Yorumlar
Yorum Gönder