TÜRKLERDE 12 SAYISININ ÖNEMİ(12 HAYVANLI TÜRK TAKVİMİ, MAKAM VE BURÇLAR)


TÜRKLERDE 12 SAYISININ ÖNEMİ(12 HAYVANLI TÜRK TAKVİMİ, MAKAM VE BURÇLAR)
12 SAYISI ÖNEMİ
Öncelikle 12 sayısının önemi nedir? Antik çağlarda insanlar gökyüzünü tanrısal bölge olarak telakki etmiş ve gezegenlerin, yıldızların hareketlerini tanrıların eylemleri saymışlardır. Hatta Mısırlıların gök cisimlerini tanrı kabul ettikleri bilinir. Dolayısıyla eski uygarlıklarda astronomi ile astroloji içiçe geçmiş bulunuyordu (DİA 2013: 534). Babil’de yıldız kümelerine takımyıldız denmiş ve bu tür takımyıldızdan on iki tanesi tespit edilmiştir. Astrolojide ise bu on iki takımyıldıza on iki burç denmiş, bunlar çeşitli hayvan biçimlerine benzetilmiştir.12 sayısının mitsel, dinsel ve astrolojik anlamları hakkında Schimmel bazı tespitlerde bulunmuştur. Ona göre, 12 “kapalı daire”yi simgeler. Eski Babil’de ay ve güneş 12 noktadan geçerdi. Daha eski çağlara ait inanca göre, 12 kuzey, 12 güney yıldızı vardır. Yıllar 12 aya bölünmüştü. Etrüsk kültüründe de 12 burç vardı. Bu kültürde tanrılar, kahramanlar ve önemli şahsiyetler 12’li gruplar hâlindedir. İsrail’in 12 kabilesi, İsa’nın 12 havarisi, Kudüs’ün 12 kapısı vardı. Bunlar 12’li sistem üzerine oluşturulmuştu (Schimmel 2000: 214-215). 12 sayısı en eski Hint kaynaklarından birisi olan Rigveda’da da geçer. 12 tekerlek parmaklığından oluşan bu tekerlek, Zaman boyunca yorulmaksızın semayı dolaşır. 12 olan tekerlek parmaklığıdır, tekerse tektir (Mc Clain 2014: 35) On iki çizgi, tek bir tekerlek, üç merkez, Bunu kim idrak edebilir ki? Çivi gibi üç yüz altmış tane üzerine yerleşmiştir, Azıcık bile kımıldamazlar. (Mc Clain 2014: 64) Rta’nın 12 telli tekerliği hiç eskimez, Gökyüzünde döner durur çünkü. (Mc Clain 2014: 65) Öte yandan eski Çin’de de 12’li sistem söz konusudur. Huang-Ti’nin 24 oğlu vardır. Çu döneminin 12 feodal ailesi onların soyundan gelmiştir. Huang-Ti “beş sese uyum vermek için” akort düdükleri ve on iki zilli kutu yapılmasını emretmiştir. Efsanevi imparator Şun ülkeyi on iki eyalete ayırmıştır (Campbell1998: 438-445). Eski Çin’de ayrıca 12 burçlu burçlar kuşağı söz konusudur. 1 devre 12 yıla, 1 yıl 12 aya, 1 gün 12 saate ayrılmıştır (Schimmel 2000: 219). Çin kültüründeki “12 sudur”, “12 vakit”, “12 kural”, “12 nöbet”  terimlerinin de 12’li sistemden üretildiği anlaşılmaktadır (Cihai 1989: 128).12 sayısının mitsel, dinsel ve astrolojik anlamları hakkında Schimmel bazı tespitlerde bulunmuştur. Ona göre, 12 “kapalı daire”yi simgeler. Eski Babil’de ay ve güneş 12 noktadan geçerdi. Daha eski çağlara ait inanca göre, 12 kuzey, 12 güney yıldızı vardır. Yıllar 12 aya bölünmüştü. Etrüsk kültüründe de 12 burç vardı. Bu kültürde tanrılar, kahramanlar ve önemli şahsiyetler 12’li gruplar hâlindedir. İsrail’in 12 kabilesi, İsa’nın 12 havarisi, Kudüs’ün 12 kapısı vardı. Bunlar 12’li sistem üzerine oluşturulmuştu (Schimmel 2000: 214-215).Öte yandan eski Çin’de de 12’li sistem söz konusudur. Huang-Ti’nin 24 oğlu vardır. Çu döneminin 12 feodal ailesi onların soyundan gelmiştir. Huang-Ti “beş sese uyum vermek için” akort düdükleri ve on iki zilli kutu yapılmasını emretmiştir. Efsanevi imparator Şun ülkeyi on iki eyalete ayırmıştır (Campbell1998: 438-445). Eski Çin’de ayrıca 12 burçlu burçlar kuşağı söz konusudur. 1 devre 12 yıla, 1 yıl 12 aya, 1 gün 12 saate ayrılmıştır (Schimmel 2000: 219). Çin kültüründeki “12 sudur” ( ), “12 vakit” ( ), “12 kural” ( ), “12 nöbet” ( ) terimlerinin de 12’li sistemden üretildiği anlaşılmaktadır (Cihai 1989: 128). 12 sayısı İslam’ın Şii mezhebi için de çok önemlidir. 12 imam, 12 Şia ifadesi bu durumu göstermektedir. Dolayısıyla Şii bilginleri ve şairleri 12’ye büyük önem vermişlerdir. Kitapları 12 kısma veya 12 bölüme ayırmak bir gelenek haline gelmiştir (Schimmel 2000: 223-224). Bektaşi başlığı da 12 dilimlidir (Çoruhlu2002: 203). 12 sayısı Uygur Türklerinde de kutsal sayılır. “12 ökek” (12 burç), “12 yıl-möçel” (12 yıldevre), “12 ay”, “12 vakit, 24 saat”, “12 vec” (12 sebep), “12 telim” (12 talim), “12 mizan”, “12 ahang” (12 ahenk), “12 pede” (12 perde) gibi terim ve ifadelerde bunu görmek mümkündür (Memtimin1997: 116).12 Hayvanlı Türk Takvimi’ni de burada hatırlatmak gerekiyor. Mete’nin sağ ve sol olarak ikiye ayırdığı imparatorluğunun her kısmının 12’ye bölünmesi, Oğuzların iç ve dış olmak üzere ikiye ayrıldıktan sonra her birinin tekrar 12’şer boya bölünmesi, Timur’un toplumu burçların ve ayların sayısına göre 12 sınıfa ayırması, Kırgızların boylarının çokluğuna rağmen, kendilerini daima 12 boy olarak saymaları, Başkurtlarda 12 tanrının bulunması “12” sayısının Türklerde de formel ve kutsal bir sayı olduğunu gösterir (Turan 2009: 80-83).Yukarıdaki örnekler gösteriyor ki, 12 sayısı Kadim Ortadoğu, Orta Asya ve Uzak Doğu coğrafyasında, Hint, Yahudi, Hıristiyan, İslam geleneğinde dini-mitolojik ve astral- mitolojik kökenli kutsal sayılardan birisidir. Bu sayı daha sonraki 12’li sistemleri belirlemiştir. (Güray 2011: 110).
12 MAKAMI
Uygur Türkleri arasında “Uygur oniki mukamı” (Uygur Oniki Makamı) adıyla meşhur bir müzik şaheseri vardır. Bu eserin adındaki “makam” (mukam) teriminin ortaya çıkış tarihi, makam kültürünün kökleri, “oniki” sayısı ve makamlarla 12 burç ilişkisi hakkında farklı görüşler söz konusudur. Kimi araştırmacılara göre “makam” terimi Farabi ve İbn Sina’ya aittir. Kimilerine göre, bu terim 13. yüzyıl musikî âlimi Safiyüddin Urmevi tarafından kullanılmıştır. Oysa araştırmalar göstermiştir ki, “makam” terimi ilk defa Abdülkadir Maragalı tarafından 1418 yılında, yani 15. yüzyılda kullanılmıştır. Doğu müziğinde “makam” terimi kullanılmadan önce, “edvar”, “dair”, “devir”, “şüdud” terimlerinin kullanıldığı görülmektedir. İlginç olan o ki, makamların sayısı 12 ile sınırlı olmadığı hâlde hep “oniki” sayısıyla ifade edilmeye çalışılmıştır. Bunun nedeninin 12 burçtan kaynaklandığı sanılmaktadır. Ancak araştırmalar burçların sayısının da 12 ile sınırlı olmadığını ortaya koymuştur. Uygur Türkleri arasında “Uygur On İki Makamı” (Uygur On İkki Mukamı)1 olarak bilinen müzik kompleksi kök ve kaynaklarını Türk, Arap, Hint ve Yunan medeniyetinden alan, 16. yüzyıldan itibaren sistematize edilmeye başlayan, her biri kendi içinde “çong neğme” (büyük nağme), “dastan” (destan) ve “meşrep” (dans-müzik şöleni) olmak üzere üç büyük bölüm ve birçok alt gruptan oluşturulan, klasik ve halk müziğinin sentezinden ibaret bir kültür olgusudur. Makamların sayısı 12 ile sınırlı olmamasına rağmen hep “On İki Makam” diye adlandırılmaktadır. Bunun hangi ilkeye dayandırıldığı ise hâlâ belirsizdir. Uygur bilim adamlarından Abdukerim Rahman ve Abduşükür Muhemmetimin “oniki makam” ın 6. yüzyılda yaşamış Küsenli müzik üstadı ve kuramcısı Sucup’un keşfettiği 12 tampere sistemine dayandığını ifade etmektedirler (Rahman 1995: 5; Muhemmetimin 1992: 45; Muhemmetimin 1997: 40). Onlara göre, Çin tarih kaynaklarından “Sui Yıllığı. Müzik Kayıtları” nda Küsen müziğinde yedi avazlı/tonlu melodi (küğ/küy) şekli olup, bunların beş yarı avaz (ton)la birleşerek 12 tampere sistemini teşkil ettiği kaydedilmiştir (Muhemmetimin 1997: 113). Muhemmetimin “makam” teriminin de Küsen Tohar dilindeki büyük nağme anlamına gelen “maka-yame” sözcüğünden geldiğini belirtir (Muhemmetimin 1992: 1). Bazı kaynaklara göre, “makam” kavramının eski Türkçedeki karşılığının “kök” < küğ/küy” olduğu anlaşılmaktadır. Anadolu sahasında “makam” sözcüğünün müzik terimi olarak kullanımı 15. yüzyıla rastlamaktadır.
Türk müziğinde “makam” terimi 15. yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlamıştır. Bu terimi ilk kullanan Safiyüddin Urmevi değil, Abdülkadir Meraglı’dır. Uygur Türkleri arasında “Oniki makam” adı ise 16. yüzyılda görülmeye başlamıştır. “12” sayısı Sümer, Babil, Hint, Çin ve Türk medeniyetinde görülmektedir. Makam kültür ve geleneği, ayrıca makam terminolojisi açısından bakıldığında, bu sayının Sümer ve Mezopotamya kaynaklı olduğu ağırlık kazanmaktadır. Sümerlerin Mezopotamya’ya Kuzeyden göç eden Altay-Ural dil ailesine mensup bir kavim olduğunu dikkate alarak, 12’li sistem ve makam geleneğinin köklerinin proto-Türklere dayandırılabileceğini varsayabiliriz. Bunun delillendirilmesi için araştırmaların derinleştirilmesi gerekir. Sümerlerin eski Babil, Eski Mısır ve antik Yunan uygarlıkları üzerindeki etkisi ise herkesçe bilinmektedir. Yunan müzik kültürünün Farabi, İhvan-ı Safa, El-Kindi gibi İslam âlimleri tarafından ve tercüme aracılığıyla Müslüman dünyasına intikali de bilinen bir gerçektir. 12 sayısı uzun kültürel süreçte dini-mitolojik, astronomik, astrolojik ve folklorik anlam kazanmış, birçok kültürde 12’li sistemlerin oluşmasına neden olmuştur. Gökyüzündeki burç/takımyıldızların ve makamların sayısının 12’den fazla olmasına rağmen 12 ile sınırlandırılması söz konusu sayının formel niteliğinden kaynaklanmıştır. 12 burç Doğu kültüründe 12 makam olarak adlandırılmış, Pythagorasçılığın kürelerin musikisi/uyumu anlayışı nedeniyle her biri için ayrı makam belirlenmiştir. Makamların sayısının az veya çokluğuna rağmen hep “12” ile ifade edilmesi ise tanrı” (makrokozmos), insan (mikrokozmos) ve âlem (kozmos) arasındaki kusursuz, mükemmel uyum anlayışının bir gereğidir (Öztürk2014: 10). Buna göre, “12 makam” derin yapısıyla tanrı, dünya, insan ve bunlar arasındaki uyumu simgelemektedir.
12 BURÇ
Astrolojinin Doğuşu
Astroloji nedir, nasıl doğdu sorusu merak edilen bir konudur. Bazı kaynaklar astrolojinin Sümer halkı tarafından geliştirildiğini savunur. Ancak bu konu ile ilgili başka iddialar da mevcuttur. M.Ö. 3000’li yıllara dayanan bir hikayeye göre ilk astrologlar Sümerli rahipler olarak karşımıza çıkıyor. Tanrı ve Tanrıçaların yıldızlarla özdeşleştirilmesinin ardından Sümerliler yıldızları gözlemlemeye başlıyor. Bir tür ibadet olan bu gözlemler, tapınaklar ve gözlemevlerinin de yapılmasına neden oluyor. Tabletlere kaydettikleri notlar da o çağın astroloji bilgisi hakkında bize bilgi veriyor. Babil Kralı’nın geleceğini öğrenmek için danışmanlarının astroloji bilmesine önem verdiği de astrolojinin doğumu hakkında bize bilgi veren efsanelerden biri olarak karşımıza çıkıyor. Antik Yunan’da da astrolojiye dair belgeler bulunuyor. Bir diğer teori ise İdris Peygamber’in burçlar hakkında geniş bilgilerle dünyaya gönderildiği ve insanlara burçları onun öğrettiği yönündedir. Burçlar tarihi, bu söylentiler eşliğinde şekillenir.
Hızır bin Abdullah'ta burçlar, makamlar, dört-unsur ve dört-tabiat ilişkisi (Öztürk 2014: 20)
12 burç inancının kökeni nedir? Antik çağlarda insanlar gökyüzünü tanrısal bölge olarak telakki etmiş ve gezegenlerin, yıldızların hareketlerini tanrıların eylemleri saymışlardır. Hatta Mısırlıların gök cisimlerini tanrı kabul ettikleri bilinir. Dolayısıyla eski uygarlıklarda astronomi ile astroloji içiçe geçmiş bulunuyordu (DİA 2013: 534). Babil’de yıldız kümelerine takımyıldız denmiş ve bu tür takımyıldızdan on iki tanesi tespit edilmiştir. Astrolojide ise bu on iki takımyıldıza on iki burç denmiş, bunlar çeşitli hayvan biçimlerine benzetilmiştir. Burada aslında gözlem ve deney sonucunda belirlenen 12 takımyıldız hakkındaki astronomik bilginin astrolojik bilgiye dönüştürüldüğünü görüyoruz. Kutsallaştırılan 12 sayısı daha sonraki 12’li sistemlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Gerçekte ise takımyıldızların sayısı 12 ile sınırlı değildir. Batlamyus, kuzey yarıküre ve güney yarıküre olmak üzere 35 takımyıldızının adını şöyle saymaktadır: Kuzey yarımküredeki takımyıldızlar: 1. Büyükayı. 2. Küçükayı. 3. Ejderha. 4. Kral. 5. Kahraman. 6. Kuzeytacı. 7. Herkül. 8. Yılancı. 9. Kuğu. 10. Kartal. 11. Çoban. 12. Arabacı. 13. Çalğı. 14. Üçgen. 15. Kraliçe. 16. Yunus. 17. Yay. 18. Yılan. 19. Kanatlıat. 20. Tay. 21. Andromeda. Güney yarımküredeki takımyıldızlar: 1. Balina. 2. Avcı. 3. Irmak. 4. Tavşan. 5. Büyük köpek. 6. Küçük köpek. 7. Yelken. 8. Sinek. 9. Karga. 10. Erboğa. 11. Sunak. 12. Güneytacı. 13. Güneybalığı. 14. Kupa. (DİA2013: 535). MÖ 4. yüzyılda yaşamış Yunanlı matematikçi Eudoxus kırk dört burç adı saymıştır. Sonraki dönemlerde burçlar/takımyıldızların sayısı 108’e çıkarılmıştır. Uluslararası Astronomi Birliği gökyüzünü seksen sekiz takımyıldıza bölmüştür (Ağbal 2012: 253-254). Dolayısıyla buradaki “on iki” sayısının itibari olduğu açıkça anlaşılmaktadır.
 Güncel Astrolojinin Temeli
Burçlar hakkında bilinmeyenler konusunda dikkat çeken bir diğer konu da güncel astrolojinin oluşturulması sürecidir. Güncel astroloji son haline gelene kadar türlü efsanelerden geçti. Bugünkü haline ise Kaldeliler sayesinde ulaştı. Kaldeliler, Güneş’in de diğer gezegenlerden farksız şekilde bir eksende döndüğünü fark edince, Sümerlerin 18 olan burç sayısını 12’ye düşürdüler. Zodyaktaki bu yeni yıldızlara yeni isimlerini verdiler ve böylece günümüzün astrolojisi doğdu, Yunan ve Roma astrolojisine de temel oldu.
12 HAYVANLI TÜRK TAKVİMİ
On iki hayvanlı Türk takvimi, eski Türk uygarlıklarının astronomik gözlemleri sonucunda ortaya çıkarttıkları ve günümüze bıraktıkları önemli kültürel miraslardandır. Takvim 12 yıldan oluşan ve her yılın bir hayvan ismiyle adlandırıldığı dönemlerden oluşmaktadır. Eski Türklerin en önemli yazılı eserlerinden olan Göktürk yazıtlarında da tarihler on iki hayvanlı Türk takvimine göre belirlenmiştir.
Türkler, kozmolojiye ve takvim çalışmalarına önem veren en eski milletlerden birisidir. Evreni bir büyük kubbe olarak kabul etmişler; bu kubbenin de altın veya demirden bir kazık etrafında çok hızlı bir şekilde dairesel olarak döndüğünü varsaymışlardı. Burçları üzerinde taşıyan ekliptik bir çarkın da buna dik olarak döndüğü düşünüyorlardı. Gökyüzünün de, kutup yıldızı çevresinde döndüğüne inanılıyordu.Türk kavimlerinin en eski zamanlardan beri, en çok kullandıkları takvim sistemi, on iki hayvanlı takvim sistemidir. İslam-Türk âlimleri bu on ikili sisteme "Tarih-i Türki”, "Tarih-i Türkistan”, "Tarih-i Khita” ve "Uygur” veya "Sal-i Türkan” yani "Türk Yılı” demektedirler. Güneş yılı esas alınarak oluşturulan bu takvimde Dünya’nın ömrü 3.600.000 yıldır. Bu süre 360 vendir. 1 ven, 10.000 yıldır. 12 yıl ise bir devirdir. Bir yıl, 365 gün, 5 küsur saattir. 1 yıl, 12 aydır. 1 ay, 4 hafta ve 30 gündür. Günün başlangıcı, gece yarısıdır. Haftanın yedi gününün adı yoktur. 5 Türk takviminde gün tanımı Güneş’in iki defa aynı yerden geçişi arasında kalan zaman kesitidir. Buna 1 Güneş günü denir. Gün de on ikiye ayrılır, yani, bugüne göre gün iki saatlik on iki kısma ayrılmıştır. Bu iki saatlik zamana çağ denir.Bilinen ilk Türk yazılı anıtı olan Orhun Yazıtları’nı yapan Göktürkler (552-745), on iki hayvanlı Türk takvimini kullanmışlardır. Güneş yılı esasına dayanan bir takvim olan On İki Hayvanlı Türk Takvimi’nde, yılların adları hayvan isimleri ile adlandırılır.Göktürk Yazıtları’nı incelediğimizde yılların adları sırasıyla şöyledir: Sıçkan, Ud, Bars, Tabışkan, Ulu, Yılan, Yılkı, Koyn, Biçin, Takıgu, İt ve Lagzın.
Yıllara verilen adların anlamları şöyledir:
Birinci Fasl-ı Evvel Sâl-i Muş
Kaçan muş yılı gele halk eminlik üzere olup rahatta olalar ve yılun evvelinde yağmur olup ucuzluklar ola ve meyveler dahi bol ola. Amma kan dökülmek vâki olup padişahlara gam ve gussa vâki ola ve kış uzak olup ve muş galebe edüp zarar erişdüre ve bu yılda padişahlardan hazer üzere olmak gerek ve her mevlud ki bu yılun evvelinde vücuda gele be-gâyet zîrek ola ve amma mariz ola ve ekabir katında sözü makbul ola. Vasatında vücuda gelen mevlud âlim ve merdan ola ve hub-rûy ola. Amma bed-girdar ola ve âhirinde vücuda gelen mevlud bed-hûy ola demişler. Allahu a’lem.
İkinci Fasıl Sâl-i Ut Yani Gâv
Çün gâv yılı gele bu yıl mariz ve zahmet ola ve kış muhkem ola ve bazılar yumşak ola demişler. Ekber iklimde harp âşub ola. Amma tizcek def’ ola ve halk zahmet çeke ve yağmurlar çok ola ve güz nimetleri bol ola ve bazı yerlerde cenk vâki ola ve dört ayaklu hayvanlar sahiplerine ziyan ede ve her mevlud ki bu yılın evvelinde vücudan gelen mevlud beyne’n-nas makbul ola ve halka sa’y edeci ola. Vasatında vücuda gelen mevlud hûb-rûy ve sahib-i devlet ola. Amma a’dâsı çok ola ve âhirinde vücuda gelen mevlud gam-nâk ve melul ola.
Üçüncü Fasıl Peleng Yani Pars
Çün pars yılı gele gazap ve intikam çok ola ve kış yavuz olup devâbb çok öle ve bay fasl-ı himmette ola ve zemin-i İran’da havariç huruc edüp ve padişahlar beyninde muhalefet olup cenk vâki ola ve dağlarda zelzeleler vâki ola ve yırtıcı canavarlar peyda olup nas zahmet çekeler ve bazı yerlerde fitneler vâki ola ve kanlar döküle ve nebatâta âfet erişe ve her mevlud ki bu yılun evvelinde vücuda gele zîrek ve bahadır ola ve bülend-himmet ola ve hûb-rûy ola ve eyü sözlü ola. ve vasatında vücuda gelen mevlud hûb-suret ve nigâr-dest ve kesirü’rrızk ola ve âhirinde vücuda gelen mevlud bed-tab ‘ ola. Allahu a’lem.
Dördüncü Fasıl Sâl-i Hargûş Yani Tavşan Yılı
Çün sâl-i hargûş gele nimet ve meyve çok ola ve bazı diyarlarda tâun ve kesr-i mevt vâki ola ve kış hoşlukla geçe ve güz evveli sovuk ola ve bahar ve yay fasl mutedil ola ve cânib-i garpta teşviş çok ola ve tolu çok yağa ve erâcif haberler çok vâki ola ve her mevlud ki bu yılun evvelinde vâki ola müsta’mel ve bî-vefa ola, sâdıku’l-kavl olmaya ve vasatında vücuda gelen mevlud şirin-zebân ola ve âhirinde vücuda gelen mevlud kesirü’l-kelam ve bî-nef’ ola. Allahu a‘lem.
Beşinci Fasıl Sâl-i Luy Yani Neheng
Çün sâl-i luy gele cenk ve fitne çok olup kan döküle ve yağmur ve kar kalil ola ve ağaçlara sovuktan âfet erişe ve sovuk muhkem olup kış yavuz ola ve arpa buğday ziyade ola. Amma tar ve az ola ve her mevlud ki bu yılun evvelinde vücuda gelen mevlud bed-tab’ ola ve vasatında vücuda gelen mevlud bed-hulk ve bed-siret olup bir yerde karar etmez ola ve âhirinde vücuda gelen mevlud bed-hûy ve bî-rahm ola. Eğer erkek olursa mihnet-kâr ola ve eğer dişi olursa lağ ehli ola. Allahu a’lem.
Altıncı Fasıl Sâl-i Mâr Yani Yılan
Çün sâl-i mâr gele kuraklık olup meyveler az ola ve bazılar katında kış yavuz ola ve halkta tâun ve havf çok ola ve taam ucuz ola ve halkta çıban çok ola ve yılan sebebinden çok adamlar fevt ola ve her mevlud bu yılun evvelinde vücuda gele sükutu galip ola ve zihni hûb ve halîm ola. Amma halktan nef’ az ola ve vasatında vücuda gelen mevlud bed-tab’ ve kindar ola ve âhirinde vücuda gelen mevlud kubh-kelam ve bî-ah ola. Allahu a’lem.
Yedinci Fasıl Sâl-i Esb Yani At Yılı
Ve bazılar bunda demişler çün sâl-i esb gele Türkistan tarafında cenk ve cidal olup kan döküle ve kış muhkem ola ve bazılar katında yeller çok ese demişler ve hayvanat (a) helaklik vâki olup ve meyvelere âfet erişe. Amma güz ekini eyü ola ve ekabirde mevt çok ola ve bahar fasl sovuk ola ve her mevlud ki bu yılun evvelinde vücuda gele mariz ola. Amma sözü sultanlar katında makbul ola ve vasatında vücuda gelen mevlud âlim ve merdane ve cömert ola ve âhirinde vücuda gelen mevlud bed-tab’ ve gam-nâk ve ömrü meşakkatle geçe. Allahu a’lem.
Sekinci Fasıl Sâl-i Gusfend Yani Koyun Yılı
Çün sâl-i gusfend gele hastalıklar çok ola ve kış muhkem ola ve bazı katında yumşak ola demişler ve ziraa âfet erüp halka ıztırap vâki ola ve havf fitne çok ola ve yağmurlar çok ve zahmet eder ve her mevlud ki bu yılun evvelinde vücuda gele güzel yüzlü ve şirin sözlü ola ve kesirü’r-rızk olup âlim ola. Amma amelinde kendüye nef’ olmaya ve vasatında vücud gelen mevlud hûb-rûy ve çâpük-süvâr ola. Amma mariz ola ve kasîrü’l-ömr ola.
Dokuzuncu Fasıl Sâl-i Biçin Yani Maymun
Çün sâl-i maymun gele yıl kurak olup hastalık çok ola. Ata ve deveye mariz çok ola ve hırsızlar çok ola ve yol kesiciler çok ola ve üzüm az ola ve şahlar birbiriyle cenk edeler ve kış muhkem olup ve reâyâ havf ve zulmde ola ve her mevlud ki bu yılun evvelinde vücuda gele âlim fâzıl ve halîm ve hûb-rûy ola ve vasatında vücuda gelen mevlud hasûd ola ve âhirinde vücuda gelen mevlud bedtab’ ve bî-vefa ola.
Onuncu Fasıl Sâl-i Murg Yani Tavuk
Çün sâl-i murg gele narh bahalu ola ve kış sovuk ola ve bazılar katında yumşak ola demişler ve yüklü avretlere âfet ere ve her mevlud ki bu yılun evvelinde vücuda gele zîrek-tab’ ola. Amma rızkı ve kisbi az olup nesne cem’ edemez ola ve vasatında vücuda gelen mevlud müfsit ve yaramaz ola ve adûsu çok ola ve âhirinde vücuda gelen mevlud merhamet ve şefkat sahibi ola. Allahu a’lem.
On Birinci Fasıl Sâl-i Seg Yani Köpek
Çün sâl-i seg gele yıl kurak vâki ola ve meyveler ucuz ola ve hayvanatta hastalık vâki ola ve yollar haramîlik ola ve kış uzun ola ve hastalar çok öle ve her mevlud ki bu yılun evvelinde vâki ola bed-tab’ ve münafık ola ve vasatında vücuda gelen mevlud bahadır ola (“ve âhirinde….” kısmı yazılmamış)
On İkinci Fasıl Sâl-i Hûk Yani Toñuz
Çün sâl-i hûk gele bu yılda hastalık çok ola ve galleye âfet (erişe) arpa az ola ve sâir nimet çok ola ve kış uzun ola. Yani yavuz ola ve baş ağrusu çok ola ve hırsız çok ola ve koyun çok kırıla ve şark tarafında halka tefrikalar ve hâl-i reâyâ perişan ola ve her mevlud ki bu yılun evvelinde vücuda gele nâdân olup ve bed-girdar ola ve vasatında vücuda gelen mevlud bahadır olup ve ehl-i cenk ola ve âhirinde vücuda gelen mevlud bed-tab’ ola demişler. Allahu ’lem zâlike takdirü’l-aziz. Lâ ya’lemü’l-gaybe illallahü’l-alîm.
On İki Hayvanlı Türk Takvimindeki bazı yıllar bahtlı, bazıları da zor yıllar olarak nitelendirilir. Halk arasında bunlarla ilgili rivayet, efsane ve atasözleri de türemiştir. Mesela; “Güvenme zenginliğine, biçin vardır önünde!”. Anlamına gelince; zenginliğine güvenme, çünkü önünde maymun yılı vardır. Soğuk ve kuraklık yüzünden birçok malın yok olur gider. Eski düşünceye göre, maymun yılı soğuk ve kuraklık içinde geçermiş. Maymun, tavşan, tavuk, yılan, koyun, sığır yılları zor yıllar sayılır. Tavşanın, tavuğun, atın ayakları (tavuğun gagası da) serttir, bu sebeple bu yılların ortaları sıcak olsa da başı ve sonu soğuk olurmuş. Yılan kışın bir şey bulamayınca kum yalayarak yaşamaya çalışırmış. Bu da kuraklığın belirtisi sayılırmış. Kazak göçerleri bu zor yıllara “jut” (yokluk, zorluk) yılları derler. Diğer yıllara da bahtlı anlamında “qut” yılları derler. Mesela “İt yılı ek, domuz yılı biç” şeklindeki atasözü bu yıllarda bolluk olduğunu göstermektedir.  
  
Göçerlere ve çiftçilere ait bazı atasözleri de buna örnektir. “Eset - bes et”; Eset ayı temmuza rastlar. Atasözünün anlamı ise; “Eset ayında ekin ekmeyi bitirmeli, bundan sonra ekilen ekin ürün vermez”, demektir. Çünkü esetten sonraki üçüncü ay (ekim) akreptir. Akrepte ise otlara genellikle soğuk vurur. Hatta bu sözü destekleyen bir atasözü daha vardır: “Akrepte vurmazsam, ahrette de vurmam.”
On İki Hayvanlı Türk Takvimine göre aylar sadece sayılara göre adlandırılır. Yalnız birinci ve on ikinci ay adları değişiktir. Takvimdeki ay adları aşağıdaki gibidir; 1.Aram ay (Birinci ay), 2. İkinc ay (İkinci ay), 3. Üçünc ay (Üçüncü ay), 4. Törtinç ay (Dördüncü ay), 5. Beşinc ay (Beşinci ay), 6. Altınç ay (Altıncı ay), 7. Yitinç ay (Yedinci ay), 8. Sekizinç ay (Sekizinci ay), 9. Dokuzunç ay (Dokuzuncu ay), 10. Onunç ay (Onuncu ay), 11. Bir yirminç ay (On birinci ay), 12. Çakşaput ay (On ikinci = Oruç ayı).
Mevsim adı olarak Göktürkler’de yaz, yay, kış, ilkyaz gibi kavramların kullanıldığını görmekteyiz. Gün isimleri ise ay içindeki sıraya göre adlandırılmaktadır. Beşinci gün, onuncu gün, yirmi birinci gün, yirmi yedinci gün gibi... Ayrıca yazıtlarda beşinci ayın ikinci yarısı, üçüncü ayın ilk yarısı gibi kavramlar da gün belirtmek için kullanılmıştır.Türk toplumu, göçebe bir toplum olması ve hayvancılıkla uğraşması nedeniyle zaman kavramı ile hayvanlar arasında bir ilişki kurmuş ve on ikili dilimlerden oluşan bir takvim düşünmüş ve zaman kavramını hayvanlarla özdeşleştiren bir anlayış geliştirmiştir. Hayvan kültürünün en tipik olarak karşımıza çıktığı on iki hayvanlı Türk takviminin on iki dilim halinde düşünülmesi tesadüfi değildir. Orta Asya’dan, Balkanlara kadar bütün Türk boyları arasında korunan bu takvimle ilgili bilgiler, efsaneler ve inançlar aynıdır. Bu da bize değişik dinlere mensup ve değişik coğrafyalarda yaşayan Türk boylarında ortak bir kültür bağının varlığını göstermektedir.
On İki Hayvanlı Türk Takvimi hakkında pek çok efsane ve inceleme yayınlanmıştır. On İki Hayvanlı Türk Takviminin ortaya çıkışıyla ilgili her Türk toplumunda ortak olan pek çok efsane oluşmuştur. Türk idari sistemi içinde hakanın rolünü anlatan efsaneye göre, Ilısu isimli bir nehirden geçmek durumunda olan hayvanlardan sadece on ikisi bu nehirden geçebilir. Bu hayvanların isimleri geçiş sırasına göre yıllara isim olarak verilir. Nehirden ilk geçen hayvan sıçan olduğu için ilk yılın ismi de “sıçan yılı” olur. Yılların her birine bu şekilde bir hayvan adının verilmesinin nedenleri hakkında çeşitli görüşler vardır. Bu görüşlerin en çok üzerinde durulanı, o yıllarda meydana gelen olayların hayvanların karakterleri ile ilgili olmasıdır. Örneğin; sıçan yılında kan dökme ve karışıklık çok olur, halk böcek gibi hayvanlardan çok zarar görür, hırsızlar çoğalır, kış uzun sürer. Ud yılında, harp çok olur, havalar çok değişiklik gösterir, hastalıklar ve baş ağrıları artar vb. Bunun yanında bu yılların çeşitli zamanlarında doğanlar ayrı ayrı karakterlere sahip olurlar. On iki yılda bir devreden bu takvimin her bir yılı belli bir hayvan adıyla anılmış ve o hayvanın özelliklerinin adının verildiği yılı etkilediğine inanılmıştır. On iki hayvanlı devir tamamlanınca, aynı sıra tekrar başlamaktadır. Bu yıllara göre tarih tespitine “yıl hesaplamak” veya “yıl sürmek” denmektedir. Göktürkler’de kullanılan bu takvime göre bir yıl 365 gün 5 küsur saattir. Günün başlangıcı gece yarısıdır. Yılbaşı 22 Aralık yani kışın gündüzün uzamaya başladığı ilk gündür. Sonradan bu takvimde 21 Martta gece ile gündüzün eşit olduğu gün yılbaşı olarak kabul edilmiştir. Türklerde insan ömrü daima bir yıl eklenerek hesap edilmektedir. Bunun sebebi de insanın anne karnında geçirdiği dokuz ay da bir yıl olarak kabul edilip yaşa eklenmesidir. Orta Asya’da on iki yıllık döneme müçöl denmektedir. Bir yıl eklendiği için sadece ilk müçöl on üç yıl olarak kabul edilir. Bir devri meydana getiren on iki yıl adları Türklerden başka Çinliler, Japonlar, Tibetliler, Acemler tarafından da kendi dillerine çevrilmek suretiyle kullanılmıştır. Ancak on iki yıllık bir devir şeklinin Türklerden başka hiçbir ulusun takviminde bulunmaması bakımından ayrıca bir özellik kazanmaktadır.
Türklerde, on iki yıllık devirden ayrı olarak altmış yıllık bir devir sistemi daha vardır; ki bu devirin adları on iki yıla ait olan hayvan adlarına kutsal sayılan maddelerin adları eklenerek konmuştur: SıçganDemir, SıçganAteş, BarsDemir... gibi.  On iki hayvanlı takvimin gerek bilimsel çalışmaların ortaya çıkarttığı kanıtlar gerekse Türk devletlerinden kalan eserlerde kullanılış şekilleri incelendiğinde Türk kültürüne ait bir değer olduğu ortaya çıkmaktadır. Türklerin geliştirdikleri takvim sistemi bütün bölgeyi etkilemiş ve Asya uygarlıklarının çoğunda benzer ya da aynı takvim kullanılmıştır. Ancak günümüzde Türklerin bu takvimi kullanmaması ve Çinlilerin kullanmaya devam ediyor olmaları nedeniyle takvimin Çin kültürüne ait bir değermiş gibi sunulmaya çalışıldığı görülmektedir. Bu durum karşısında Türklerin önemli kültür miraslarından olan “On İki Hayvanlı Türk Takvimi” ’nin öncelikle modern Türk Devletleri tarafından daha fazla sahiplenilmesi ve tanıtılmasına ihtiyacı vardır.

TAKVİMLERİN TARİHTEKİ RESİMLERİ


KAYNAKLAR
 AĞBAL Davut, “Kur’an’da Burçlar Mahiyeti ve İnsana Etkisi Bağlamında”, Atatürk
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı. 38, Erzurum 2012, s. 249-276.
AKBAŞ Hüseyin, “XX. Yüzyıl Harezm Makam Müziğinde Terminoloji Sorunları”, Rast
Müzikoloji Dergisi, Rast Müzikoloji Dergisi, 2 (1), 2014, s. 128-146.
ALPAY Gönül, “Çengname’de Musiki Terimleri (Perde, Nağme, Makam, Seyir, Şube,
Terkip, Avaz)”, http: //dergiler. ankara. edu. tr/dergiler/34/970/11939. pdf (7. 11. 2014).
ARSLAN Fazlı, “Türk Mûsikîsi Yazmalarında/Edvârlarda ‘Akustik’ Konusu”, C. Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, XI/1-2007, s. 263-278.
ARSLAN Fazlı, “Musiki Nazariyeci ve Efsanevi Kişilik Olarak Urumiyeli Safiyüddin”,
C. Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, XIII/1-2009, s. 99-113.
ARSLAN Ahmet, İlkçağ Felsefe Tarihi, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, 4. Baskı, İstanbul 2011.
BAYRAM Evren, Müziğin Kadim Yolculuğu, Mayakitap, İstanbul 2014.
CAMPBELL Joseph, Doğu Mitolojisi Tanrının Maskeleri, Çeviren: Kudret Emiroğlu, 2. Baskı, İmge Kitabevi, Ankara 1998.
CAN Neşe, “Osmanlı Dönemi Türkçe Müzik Yazmalarında Ünlü Türk Bilgini Farabi”, G.
Ü. Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 24, Sayı. 2, s. 203-215.
CAN M. Cihat-Nazife Oya LEVENDOĞLU, “Geleneksel Türk Sanat MüziğiTerminolojisinde Çok Kültürlü Unsurlar”, G. Ü. Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt: 22, Sayı: 3 (2002), s. 239-245.
CEVHER M. Hakan, Ruh-perver İnceleme-Günümüz Türkçesi Çeviri Yazım-Esas
Metin, Sade Matbaacılık Ltd. Şti, İzmir 2004.
Cihai, Shanghai Cishu Chubanshe, Shangay 1989.
ÇORUHLU Yaşar, Türk Mitolojisinin Anahtarları, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2002.
Dia, İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı, Cilt 27, İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA), İstanbul 2003.
Dia, İslam Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı, Cilt 43, İslam Tarih, Sanat ve Kültür Araştırma Merkezi (IRCICA) İstanbul 2013.
İbn Sina, Musiki, Çeviri: Ahmet Hakkı Turabi, Litera Yayıncılık, İstanbul 2013.
 İHSANOĞLU Ekmelettin (Editör), Osmanlı Devleti ve Medeniyeti Tarihi, 2. Cilt, İstanbul 1998.
GÜRAY Cenk, Bin Yılın Mirası Makamı Var Eden Döngü: Edvar Geleneği, Pan Yayıncılık, İstanbul 2011.
 KALENDER Ruhi, “Türk Musiki’nde Kullanılan Makamların Tesirleri”, Ankara
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: XXIX, Ankara 1987, s. 361-375
 KOLUKIRIK Kubilay, “İbni Sinâ’nın Mûsikînin Temel Konularına Yaklaşımı Ve Onun
Mûsikî Anlayışında Fârâbî’nin Etkisi”, C. Ü. İlahiyat Fakültesi Dergisi, XIII/ 2-2009, 371-383.
 KY: Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir III, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara 2007.
KUTLUĞ Yakup Fikret, Türk Musikisinde Makamlar (Notlar, İncelemeler,
Düzeltiler), YKY, İstanbul 2000. MCCLAİN, Ernest G., Değişmezlik Miti, CBN Yayıncılık, İstanbul 2014.
 MUHEMMTİMİN Abduşükür, Uyğur Mukam Hezinisi (Uygur Makam Hazinesi), Şincang Daşösi Neşriyatı, Ürümçi 1997.
 MUHEMMETİMİN Abduşükür, Uyğur Helk Klassik Muzikisi “On İkki Mukam” Hekkide, Milletler Neşriyati, Pekin 1992.
 LEVENDOĞLU Oya, “ XIII. Yüzyıldan Bugüne Uzanan Makamlar ve Değişim
Çizgileri”, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Sayı: 17 Yıl: 2004/2, s. 131-138.
 ÖNER N., Oya LEVENDOĞLU, “Osmanlı Dönemi 15. Yüzyıl Müzik Yazmalarında
Makam Tanımları, Sınıflamaları ve Bir Geçiş Dönemi Kuramcısı: Ladikli Mehmet
Çelebi”, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi (ISSN: 1303-5134), Cilt: 8, Sayı: 2, 2011.
Okan Murat, “Makam, Avaze, Şube ve Terkib: Osmanlı Musiki Nazariyatında
Pisagorcu ‘Kürelerin Uyumu/Musikisi’ Anlayışının Temsili”, Rast Müzikoloji Dergisi, 2 (1), 2014.
 RAHMAN Abdurekim, Mukam Peşivaliri (Makam Ustaları), Şincang Helk Neşiryatı, Ürümçi 1995.
 SAYIT Nurmuhemmet, Uyğur On İkki Mukamınıng Milodiyilik Alahidiliki, Şincang Helk Neşriyatı, Ürümçi 1995.
 SCHİMMEL Annemarie, Sayıların Gizemi, 2. Basım, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2000.
ŞAVDUN Turgan, Mukam Hekkıde Mulahize, Şincang Helk Neşriyatı, Ürümçi 1995.
TANRIKORUR Cinuçen, Biraz da MÜZİK, (ISBN: 975-8578-01-4), Zaman Kitap, İstanbul 2001.
TEKLİMAKANİY Abdureup, Esliy Yezilişi Bilen Uyğur On İkki Mukamı Tekstliri
(Asli Yazılışıyla Uygur On İki Makam Metinleri), Milletler Neşriyatı, 2005.
 TOHUMCU Ahmet, “Türk Müziğinde XIII-XV. Yüzyıl Ses Sistemi ve Makam Teorisi
Çalışmalarının Geçmişten Günümüze Uzanan Etkileri”, Müzik Dergisi, http: //www. musikidergisi. net/?p=2583 (7. 11. 2014)
TURAN Osman, Oniki Hayvanlı Türk Takvimi, Ötüken Neşriyatı, İstanbul 2009.
UYGUN Nuri, Safiyüdin Abdülmü’min Urmevi ve Kitabü’l-Edvarı, Kubbealtı Neşriyatı, İstanbul 1999.
YARMAN Ozan-S. Şehver Beşiroğlu, “Türk Makam Müziği’nde Nazariyat-İcra
Örtüşmezliğine Bir Çözüm: 79-Sesli Düzen”, İTÜ Dergisi/b Sosyal Bilimler, Cilt: 5, Sayı: 2, s. 23-34, 2008.
 ZHOU Ji, Uyğur Mukamliri, Tercime Kılğuçı: Mes’ud Halid, Şincang Helk Neşriyatı, Ürümçi 2011.
Temelkuran T., Türklerin Kullandıkları Takvim Çeşitleri, Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, 2002, s. 436-440.
Biray N., 12 Hayvanlı Türk Takvimi -Zamana Ve İnsana Hükmetmek-, Atatürk Üniversitesi
Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Taed 39 Prof. Dr. Hüseyin Ayan Özel Sayısı, 2009, s. 671-975.
Kafesoğlu İ., Türk Milli Kültürü, İstanbul, Ötüken Yayınlan, 1997, s. 343.
Müldür L., Divanü Lûgat-it-Türk, İstanbul, Metis Yayınları, 1998, s. 29.
Kahya E., Eski Türklerde Bilim, Türkler, Yeni Türkiye Yayınları, 2002, Ankara, s 410-418.
Unat Y., İslâm’da ve Türklerde Zaman ve Takvim, Türk Dünyası, Nevruz Ansiklopedisi,
Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, Editör: Öcal Oğuz, Ankara 2004, s. 16- 18.
Tel G., Bozkır Kavimlerinde Zaman ve Takvim, Gazi Üniversitesi Tarih Anabilim
Dalı/Eskiçağ Tarihi Bilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, 2008, s. 5-78.
İsmail Z., “Kazak Türklerinde 12 Hayvanlı Takvim”, Türksoy Dergisi, 2003.
Gömeç S., Kök Türk Tarihi, 2. Baskı, Ankara, Akçağ Yayınları, 1999, s 46,75.
Türkmen F., Türk Kültüründe Tarihi Gelişim İçinde Hayvan ve Bitkilerin “Ölçü Birimi”
Olarak Kullanılması Hakkında, s.98.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Musalar, Yunan mitolojisi

DİPLOMASİ TARİHİ, TEORİSİ, KURUMLARI VE UYGULAMASI