"Filistin Türkçe Kardeş"
“FİLİSTİN TÜRKÇE KARDEŞ”
Kudüs!
Peygamberlerin ayak bastığı, onları bağrına basan mukaddes şehir İslam’ın ilk
kıblesi, miracın ilk menzili. Sadece Müslümanlar, Yahudiler ve Hristiyanlar
için kutsal kabul edilen tek şehir. Geçmişten günümüze yaşanmışlığın bütün
izlerini taşıyan bir yer Kudüs. Ümit dolu gözlerle
Müslümanlardan yardım beklenilen, Türklere saygı duyulan bir yer. Filistinli
bir çocuğun pat çat Türkçesiyle dediği gibi “Filistin Türkçe kardeş”.
Osmanlı’nın Kudüs’ten çekildiği tarihten
bugüne kadar Filistin’de işgal ve zulüm durmuyor. Her geçen gün artan zulme
karşı Filistinli halkın direnişi artsa da dünya kamuoyunda bir anlam ifade
etmemekte.1948’den bu yana milyonlarca Filistinli evlerinden, topraklarından
sürüldü. Filistin halkı, kendi ülkelerinde mülteci olarak yaşayan tek millet
olarak tarihe geçiyor. Sykes-Picot ve Balfour Deklarasyonu ile yapılan gizli
antlaşmalar günümüzde yaşanmakta olan sorunların temelini teşkil ediyor.
İsrail, 1967 yılındaki Altı Gün Savaşı'nda, Ürdün'ün kontrolü altında bulunan
Doğu Kudüs'ü işgal ettiği tarihten bu yana işgal devam ediyor. Bu işgalinde en
büyük destekçisi yüz yıl önce İngiltere idi, günümüzde ise bu görevi ABD üstlendi. İslam ülkelerinin sessizliği İsrail’in “Büyük
Ortadoğu” hayalini gerçekleştirmesine vesile oluyor. Tek ses Türkiye’den geliyor, peki diğer
devletler neden susuyor? Filistinli bir
esnaf: “İnşallah bu işgale susanları, göz yumanları Allah cezalandırır.
Türkiye’den Allah razı olsun.” diyerek sessiz kalan İslam ülkelerine sitem
ediyor. Osmanlı padişahları tarafından yapılan surlarda ve Kıble mescidinin
duvarlarında, mermi izlerini açık bir şekilde görebiliyorsunuz. Osmanlıdan
kalan surları yıkmayı planlayan İsrail, Filistin’in tüm tarihini yok etmeye
çalışmakta. Süleyman mabedini bulma iddiası ile Kubbet’üs Sahranın altında
yaptıkları kazı bütün tarihi dokunun çökme tehlikesiyle karşı karşıya
kalınmasına neden olmuş. Selahaddin Eyyubi’nin: “Ey Allah’ım! Mübarek Kudüs’ü
Haçlı işgalinden kurtarıp şu güzel minberi de Mescid-i Aksa’daki yerine
koymadan gülmek bana haram olsun!” sözlerine mahzar olan bir şehir iken,
günümüzde İslam devletlerinin sessiz kalmasından dolayı kan ağlıyor.
Her geçen gün şiddetini arttıran işgal güçleri Filistin
halkını yok etmeye çalışırken halk, bu işgale ve zulme karşı boyun eğmeyeceklerini
ve direnişin kıyamete kadar süreceğini de dile getiriyor. Nerede bir Türk
görseler kucak açıyor, sohbet ediyor ve evlerine davet ediyorlar. Türklerle
sohbet etmeyi seven Filistin halkının bizden beklediği tek bir şey var oda,
Kudüs’ü yalnız bırakmamızı ve ülkenizin liderine sahip çıkın diyorlar. Milyon
dolarlık teklif vermelerine, evlere’nin altında tünellere kazarak evlerine
zarar vermelerine rağmen ülkelerini bırakıp gitmeyen Filistin halkının Türk
halkına sevgisi sonsuz. Çocuklardan, gençlere, yetişkinlerden yaşlılara kadar
Filistin’de yaşayan bütün Müslümanlar, Türkler tekrar bizi kurtaracak umudu ile
beklemekte.
İlk Kıblemiz
Filistin’e gidebilmek için öncelikle İsrail vizesi almanız
gerekiyor. Çünkü Filistinlilerin kendine ait bir havalimanı yok. Bu nedenle
İsrail’e ait Ben Gurion havalimanına inmeniz gerekiyor. Havalimanından trene ve
taksi dolmuşa binip Kudüs’e geçebiliyorsunuz. Kudüs’e yağmurlu bir akşamda
iniyor ve o tarihi havayı çekiyorum. Sabah ezanı okunmak üzereyken yetişiyorum.
Yağmur eşliğinde Mescid-i Aksaya gidiyorum.
Mescidi Aksa ki; Kuran-ı
Kerim’de çevresinin mübarek kılındığı müjdelenen ilk kıblemiz. Kudüs ki; Yahudilerce
“Eğer seni unutursam ey Kudüs, sağ elim hünerini unutsun; eğer seni anmazsam ey
Kudüs, dilim damağıma yapışsın” sözleriyle anılan kutsal şehir. Mescid-i Aksa,
surların içerisinde yer alan eski şehrin de içinde, ikinci bir surla çevrili,
144.000 metre karelik dikdörtgen bir alandan oluşur. Mescid-i Aksa bilerek
yahut bilmeyerek, 144.000 metre karelik kutsal alan Kubbet’üs Sahra ile
sınırlandırılırıyor. Aksa’nın ve Kudüs’ün bu yapıdan ibaret olduğu algısı
oluşturuluyor. Mescid-i Aksa, yalnızca Kubbet’üs Sahra’dan ibaret değildir, Kubbet’üs
Sahra, Mescid-i Aksa kutsal alanının içerisindeki bir yapı. İsrail
askerleri dilediği zaman Mescidi Aksaya baskın düzenleyerek Müslüman halkı
tahrik etmekte. Ayrıca askerler turistlerin yanlarından ayrılmayarak Müslümanların
onlara zarar vereceği algısı oluşturulmakta. Müslüman halkı da kontrol altına
aşmaya çalışan İsrail Askerleri, Mescidi Aksa giriş çıkışlarda her türlü arama
ve sorgulama yapmakta. Kudüs her sokağında ayrı bir zülüm olan şehir. Sokakları
gezerken İsrail askerleri tarafından hiçbir neden yokken durdurulup nerden
gelip, nereye gittiğiniz sorulabilir. Gözlerinin içine baktığınızda
korktuklarını görürsünüz fakat ellerindeki silahın cesaretiyle çantanızı açıp
içini dağıtabilirler veya size sempatik gözükmek için Türkçe bildiği bir
kelimeyi söylemeye çalışır ve kahkaha atarlar. Çocuk katili olduklarını
hatırlayınca bir şeyler yapmak istersiniz ama elinizden bir şey gelmez. Biz bir
hafta on gün dayanamazken bu duruma Filistinli halkı hayal bile etmek güç
geliyor. Ata topraklarında yaşanan bu zulme, karşı sadece tanık olarak
geçirdiğimiz günlerde kendimizden utanıyor, ecdadımızın emanetine sahip
çıkamadığımızdan yerle yeksan oluyoruz. Atalarımız Mescid-i Aksa içinde
yaptıkları kapılarda, İsrail askerlerinin giriş çıkışları kontrol ettiğini
görmenin utancının bizlere yettiğini görüp kafamızı eğiyoruz.
.
Kudüs Bizimdir
Kudüs sokaklarının her köşesinde İsrail askerlerinin olduğu
kontrol noktaları bulunuyor. Dört bir tarafı işgalci İsrail askerleri
tarafından çevrilen mazlum Filistin halkı, her şeye rağmen hayatın devam
ettiğini ve cihadın kıyamete kadar süreceğini hatırlatıyor insana. Kudüs
sokaklarındaki gençlerinin “Umutsuzluk haramdır.” ikazı bir mermi gibi çakıyor
zihnimize. Türk olduğumuzu öğrenenler “Ya Habibi”, “Ehlen ve Sehlen” diyerek
söze başlıyorlar, hemen ardından Erdoğan’ı soruyorlar. Türk olduğumuzu duyan
gençler “Faddal” (buyurun) diyerek bizi sofralarına davet ediyorlar. Çocuklar
fotoğraf çektirmekten hoşlanırlar. Kudüs sokaklarında çocuklarla fotoğraf
çektirmek istiyorum; çocukların gözlerinde işgalci İsrail Devletinin tarafından
fişlenme korkusu hissediliyor, reddediliyorum. İkramda bulunmak istiyorum
gözüme bakıp susuyorlar. Müslüman mahallelerinde yoksulluğun,
işgalin her haline şahit oluyoruz. Ülkemizde Filistinliler “toprak sattı”
diyerek yaratılan algıyı Kudüs’te milyon dolarlara topraklarını Yahudilere
satmak yerine canı pahasına direndiklerini görüyoruz. İşgale ve zulme rağmen
“Kudüs bizimdir!” şiarını dünyaya haykırıyorlar. Eski Kudüs’ün Yahudi
mahallelerinde hayat çok farklı devam ediyor. Sokaklarda ya askerlerle ya da
silahlı sivil Yahudilerle karşılaşıyoruz. Yahudiler, Burak (Ağlama) Duvarı’nın
M.Ö. 587 yılında Babiller tarafından yıkılan Süleyman Mabedine ait olduğuna
inanıyorlar. Süleyman Mabedi’ni tekrar inşa ederek dünyaya Kudüs’ten
hükmedeceklerine inanan Yahudiler, birçok noktaya Süleyman Mabedinin resmini ve
maketini yerleştirmişler. Oysa Süleyman Mabedinin orijinal haliyle tekrar inşa
edilebilmesi için Kubbetüs Sahra’nın ve Kıble Mescidi’nin yıkılması gerekiyor.
Yahudiler bir gün Mescidi Aksa’yı yıkacaklarını dünyaya açıkça ilan
ediyorlar.
“Filistin Türkçe Kardeş”
Kıble mescidinde otururken bir çocuk yanıma geliyor. Selam
verip yanıma oturuyor. Tanımıyorum ama yıllardır tanışıyormuşuz gibi hemen
konuşmaya başlıyor pat çat Türkçesi ile “selamun aleyküm, ne yapıyorsun,
nasılsın” diyerek elimi sıkıyor. Sohbet ediyoruz ayrılıyorum. Her gün öğle
vakti yanıma geliyor sarılıyor. Bir başka Türkü görünce hemen onun yanına
gidiyor. Daha 11, 12 yaşlarında bir çocuk neden diyorum neden sadece Türklere
böyle yapıyor. Türkiye’den gelen başka biriyle sohbetlerine dahil olduğumda ise
bize neden bu kadar değer verdiğini öğreniyorum. Babasının El-Halil’de şehit
olduğunu öğreniyor ve ailesinin Türklerin yanında ol, Türkler bizim
kardeşlerimiz sözlerinden yola çıkarak bize, bizlere sarılarak, umutla bakarak
ve bize şekerler, yemekler getirerek o yaşta yanımızda olmaya çalışıyor. “Selamun
aleyküm Türkçe, Selamun aleyküm, Filistin Türkçe kardeş” diyor o güzel Türkçesi
ile ve aklıma şu söz geliyor “Yeter ki sen umut ol Fidanlar elbette yeşerir”
Toplumumuzda Arapların
hepsinin ülkesini satacağı ve onların güvenilmez olduğu algısı oluşturularak,
Filistinli kardeşlerimizin yaşadığı bu zulmü hak ettiklerini, topraklarını
satmasalardı diyerek susuluyor. Fakat dinimizde zulme sessiz kalmanın cezasının
ne olduğunu bilmiyoruz. Bir yanda Doğu Türkistan, bir yanda Kudüs, bir yanda
Arakan yanarken biz hala hak ediyorlar ya da elimizden ne gelir diyerek
kendimizi kandırmaya çalışıyoruz. Peygamber efendimizin “Zulme sessiz kalan
dilsiz şeytandır” sözünü hiçe sayıyoruz. Bu ayıp bizi yetecek ve tarihe geçecek.
Silah Seslerini Bastıran
Çocuk Sesleri
El Halil kentine ziyarete gidiyorum. Gördüğüm manzara
adete bir savaş filmlerinde gösterilen yaşamla karşılaşıyorum. Her tarafta
İsrail askerleri, zırhlı araçları ve kontrol noktaları. El Halil; 400
Yahudi’nin, 250 bin nüfuslu şehri işgal ettiği bir yer. 400 Yahudi’ye silah
taşıma yetkisi verilmiş. El Halil kentinin caddelerinin bir yanından bomba
sesleri gelir, bir yanda ambulans sesleri. Öğlen olmasına rağmen İsrail
askerleri dükkânları kapattırıyor, sıkıysa kapatma. Halk işgal altında,
zorbalık altında yaşamına devam ediyor. İşgal edilen yerlerden
dükkanların üzerine çöp atılan şehir El Halil. El Halil’de Hz. İbrahim, Hz.
İshak ve Hz. Yakup’un eşleriyle birlikte medfun bulunduğu, işgal altındaki Hz.
İbrahim Cami işgalin bitmesini bekliyor. 1994 yılında Amerikalı bir Yahudi’nin
namaz kılan 84 Müslüman’ı şehit etmesinin ardından yarısının Sinagoga
çevrildiği bir yer. Cami öyle bir yerden bölünmüş ki imamın her namaz vaktinde
Sinagog tarafında kalan minareye çıkabilmek için İsrail Devletinden izin alması
gerekiyor. El Halil’de pazarda dolaşırken her yerden selam Türkiye sesleriyle
yürüyoruz. Radyodan gelen Türkiye haberleri, Ak Parti seçim müziği ve
Cumhurbaşkanımızın okuduğu şiirlerin sesleriyle ilerliyoruz. Bir yan da bomba
sesleri bir yanda ambulans sesleri. Biber gazı atılmış geçtiğimiz sokağa,
herkes bir yerlere kaçışıyor. Böyle bir yer El Halil. Arabalar
her tarafından hasarlı, evlerin camları kırık ve sokakta silah sesleri. Ama
bunlardan öte bir görüntü var ki her şeyi unutturuyor. Silah seslerini bastıran
çocuk sesleri. Her şeye inat oyunlar oynayan çocuklar. Kontrol noktalarından
geçip, çocuklar için yardımlara eğitim yeri yapan bir yeri ziyaret
ediyorum. Bir yaşam mücadelesi nedir,
nasıl zulme karşı durulur onu görüyorum. 30 Yaşlarında bir genç, kendi
çabalarıyla, tek başına İsrail’e karşı duruyor ve Filistinli çocuklara hala
ümidin olduğunu göstermeye çalışıyor. Okul üç kattan oluşuyor. Kısıtlı
imkanlardan dolayı birkaç odanın iç düzenlemesi yapılmış. İncelemelerim
bittikten sonra genç anlatmaya başlıyor; Öncelikle geldiğiniz için teşekkür
ederim. Buraya gelerek bizlere güç katıyorsunuz ve bizi mutlu ediyorsunuz. Biz
burada bir eğitim yeri yaparak çocuklara, gençlere Allah rızası için faydalı
olmaya çalışıyoruz. Birçok engellese de çok şükür az kaldı. Yardımlar sayesinde
güzel işler yaptık. Ben bu bölgeden çıkamıyorum. İsrail tarafından kara listeye
alındım. Eğer çıkarsam tutuklanacağım. Bu yüzden siz Türklerin buraya gelmesi
beni çok mutlu ediyor. Başta bizi Dünyaya tanıtan Erdoğan’a sonra sizlere
teşekkür ediyorum.” Göz yaşını tutamıyor, gök yüzünün maviliğine bakıp dalıp
gidiyor. Ümit böyle bir şey olsa gerek diyorum ve oradan ayrılıp Kudüs’e
geçiyorum.
“Utanç Duvarı”
İsrail askerinin olmadığı tek şehir Beytül Lahm. Sokaklarda
Filistinli polisleri görmek bizleri bile ne kadar mutlu ediyor. Huzurun olduğu
tek şehir. Büyük bir çoğunlukla, Hristiyan ve Müslümanların yaşadığı ve İsrail
zulmünün en az yaşandığı şehir. Cami ve kiliseler yan yana. Bir yanda ayin
töreni bir yanda ezan sesi. Fakat İsrail burada da bu huzurlu ortamı bozmak
için yeni projeler yapıyor. Filistinlerin “utanç duvarı” dedikleri bir duvar
örerek, Batı Şeria'daki Filistin topraklarını ayırıyor. İsrail neden bu duvarı
ördüğünü ise Filistinli intihar bombacılarına karşı önlem olarak inşa ettiklerini
söylüyorlar ve şehri ikiye bölüyorlar. Berlin duvarına benzetilen bu duvara
Filistinliler “Irkçı duvar, utanç duvarı" olarak adlandırılıyor. İsrail
tarafından ise "Anti-terörist duvar (güvenlik duvarı)" olarak isimlendiriliyor.
İsrail devleti tarafından ikiye bölünmüş 8 metre yüksekliğinde 760 kilometre
uzunluğunda olan duvar, televizyonlara, haberle konu olan bir yer. Ünlü
karikatüristlerin utanç duvarına zulmü anlatmak için, karikatürlerin çizildiği ve
turistlerin uğrak yeri. Her sokak muhteşem şekilde boyanmış. Şehrin bir
tarafında huzur varken, bir tarafta biber gazı kapsülleri, bomba izleri.
24 Milyon Dolar
Kudüs, her yeri ayrı bir tarihi öneme sahip olan
şehir. Kudüs çarşısında Türk çayı yazan
bir dükkâna giriyorum. Sağımda Erzurum spor atkısı karşımda Türk bayrakları diğer
yanımda Osmanlı elbisesi ve kavuk görüyorum. Dükkânın sahibi hemen hoş geldin
Ali diyor. Beni geçen seneden hatırlayan İmad Ebu amcaya sohbete koyuluyorum ve
ikramlar geliyor. İmad amca, dükkânın içini gezdiriyor. Dükkânın iç kısmında
bir yer dikkatimi çekiyor. İmad amcaya sorduğumda ise aldığım yanıt çok şaşırtıyor.
Bu dükkâna İsrail tarafında 24 milyon dolar ve Amerika da bir ev verildiğini anlatan
Ebu, dikkatimi çeken yerin tünel olduğunu o tünelden dolayı bu kadar para
verildiğini söylüyor. Dükkânın Türkiye İş Birliği Koordinasyon Ajanslığı (TİKA)
tarafından restore edildiğini öğrendiğimde ise ayrı bir gurur duyuyorum.
TİKA’nın restore ettiği yerlerde ambleminin olması gerektiğini bildiğim için
soruyorum neden burada böyle bir amblem yok? İmad Ebu “burada eğer amblemi açık
bir şekilde gösterirsek İsrail görevlileri başka nedenler bularak bizi para
cezasına çarptırıyor. Bizde örtü ile kapatıyoruz. Sadece Türkiye’den gelen
misafirlere gösterebiliyoruz.” diyor ve ekliyor burası hep sizin ve sizin
kalacak, bizi burada yalnız bırakmayın.
.
Dünyanın Bir Numaralı Lideri
Türkiye sevgisini sokaklarda, dükkânlarda ve çoğu yerde
görmek mümkün. Dükkânlarda alışveriş yaparken önce Müslümanım derseniz pazarlık
yapabiliyorsunuz, hemen ardından Türk’üz derseniz pazarlığa gerek kalmadan
indirim yapılıyor. Türk olduğunuzu anlayan esnaflar çay, kahve veya dükkânında
bulunan bir hediyelik eşyayı karşılık almaksızın armağan ediyor. Dükkanların önünden geçerken bir tabelada Türk
bayrağı ve AK parti sembolü görüyorum ve tam incelerken bir ses “Hoş geldiniz
kardeşlerim” Şaşkınlık içinde içeri girdiğimde hemen çay ikramı yapıldı. Eşi ile
giyim dükkânında çalışan ağabey “Burası sizin dükkânınız, biz sizleri çok
seviyoruz. Liderinizi çok seviyoruz. Dünyanın bir numaralı lideri, Maşallah.
Allah ona güç versin. Erdoğan aynı Abdülhamit aynı” diyerek duygularını
aktarıyor.
Ülkenizin Aslanlarını Öldürmeyin
Kudüs’ten ayrılıp başka bir şehre gitmek için yola
koyuluyorum. Otobüse binip Kudüs’ten biraz mesafe gittikten sonra pasaport ve
kimlik kontrolleri yapılıyor. Kontrolü ise bilerek zayıf ve kısa
boylu kadınlar yaptırıyorlar. Filistinliler iniyor, turistler kalıyor. Yaşlılar
dahi inmesi istenirken, kimseye müsemma gösterilmiyor. Filistinliler bu
aramanın anlamını; “Biz sizi en zayıf insanlarımıza aratırız” şeklinde olduğunu
belirtiyor. Bu kontrolde pasaportumu uzattığımda “ay yıldızı” gören İsrail
askerlerinin yüz ifadeleri birden değişiyor ve pasaportu kontrol ettikten sonra
sert bir tavırla geri uzatıyor. Bu kontrollerde Turist olduğumuz için bizi
otobüsten indirmiyorlar fakat Filistinli öğrencileri indirip arama yapıyorlar.
Önce aşağıya inmeleri isteniyor ama öğrenci aşağıya indikten sonra İsrail
askerleri kontrole kasıtlı olarak geç yapıp öğrencileri dakikalarca
bekletiyorlar. Bu kontrolde izin belgesi yoksa vay haline. Her gün bu
kontrolden iki kere geçip okullarına gidiyorlar. Kendi ülkelerinde başka
askerler tarafından aranmanın ne kadar zor bir durum olduğu, Filistinli
çocukların gözlerindeki öfkeden anlaşılıyor. Filistinlilerin yaşanılan işgale
isyanı olarak dile getirdikleri; “Ülkenizin aslanlarını öldürmeyin.
Düşmanlarınızın köpeklerine yem olursunuz” sözü nasihat olarak aklımızın bir
köşesinde bulunmalı. Ülkemizin ve devletimizin önemini anlamalıyız. Yoksa bir
gün sıra bize de gelecek…
Kıble Mescidinin kapısında, geçen yıl tanıştığım Abdullah
amca selam verip sarılıyor. Ne zaman geldiğimi, bir yıl içinde neler yaptığımı
soruyor ve namazdan sonra evine davet ediyor. Otelde yer ayırtmadığım için
Abdullah amcanın teklifini kabul ediyor ve her gün yatsıdan sonra geleceğimi
bildiriyorum. Her akşam yöresel yemekler, içecekler hazırlanıyor. Kalacağım oda
döşenmiş bir tarafıma su bir tarafıma ısıtıcı konulmuş. Yıllardır beni
tanıyormuş gibi Türk olduğum için sorgusuz güvenip evini açıyor. Geç kaldığım
günler kapıda bekliyor ve hemen neden geç kaldın Aliii diyerek, beni
duygulandırıyor. Yemekten sonra çay ikram ediyor ve her gün farklı bir meyve,
pasta hazırlanıyor. Önce benim ile Abdullah amca yemek yiyor, sonra biz
kalkıyoruz, ailesi yemek yiyor. Abdullah amca bir rivayete göre 2020 yılında
İsrail’in yok olacağını, tekrar Osmanlı’nın yani bizlerin oraya hükmedeceğini
söylüyor ve ekliyor, “Burayı boş bırakmayın, gelin, buralar sizin, biz misafiriz,
siz ise buraların sahibi. Evimin altını kazıyorlar ve zorla almaya çalışıyor.
Şimdi gücümüz yetiyor ya ilerde? Buraya gelin ve emanetinize sahip çıkın.”
şeklinde konuşuyor. Her sabah namazına
“Aliiii” diyor beni uyandırıyor. Abdullah amca, ben ve eşi namaza gidiyoruz.
Her evden çıkan selam vererek bize katılıyor. Mescid-i Aksaya gitmemiz içinden
Yahudilerin işgal ettiği Burak Duvarının oradan geçiyoruz. Bizlerle aynı saatte
yüzlerce Yahudi ibadete geliyor. Abdullah amca yaşından dolayı yavaş yürüyor,
merdivenlerde durarak gidiyoruz. Yolda; “Bir daha ne zaman gelirsin?” diyor
Abdullah amca bende yakın zamanda diyorum ve neşesi yerine gelen Abdullah amca
cebinden hurma çıkarıp bana veriyor. Bir yaşam mücadelesi değil bu, bir direniş
mücadelesi. Her gün İsrail askerleri arasından geçip namaza gidiyorlar.
Mescid-i Aksayı bir an olsun boş bırakmıyorlar. Bir ümitle 2 yıl kaldı ya Ali
sabredeceğiz inşallah diyerek her gün az kaldığını dile getiriyor. Duygusal bir
hayat öyküsü olarak görülen bu hayat, aslında ülkende mülteci olmaktan başka
bir şey değil. Bir Türk’e koşulsuz güveniyorlar evini açıyorlar ve her gün
yemek yedirmeye çalışıyorlar. Bizden para değil, yanlarında olmamızı
istiyorlar. Bizim için ayrılık vakti geliyor, evimizden ayrılır gibi bir his, anlatılmak
bir hüzün çöküyor. Her ayrılanın gözünde yaş. Sanki “gitmesek, buraları bu
işgalcilerin eline bırakmasak” diyen bir bakışla ayrılıyoruz.
Yorumlar
Yorum Gönder