"Filistin Türkçe Kardeş"


“FİLİSTİN TÜRKÇE KARDEŞ”


Kudüs! Peygamberlerin ayak bastığı, onları bağrına basan mukaddes şehir İslam’ın ilk kıblesi, miracın ilk menzili. Sadece Müslümanlar, Yahudiler ve Hristiyanlar için kutsal kabul edilen tek şehir. Geçmişten günümüze yaşanmışlığın bütün izlerini taşıyan bir yer Kudüs. Ümit dolu gözlerle Müslümanlardan yardım beklenilen, Türklere saygı duyulan bir yer. Filistinli bir çocuğun pat çat Türkçesiyle dediği gibi “Filistin Türkçe kardeş”.


    Osmanlı’nın Kudüs’ten çekildiği tarihten bugüne kadar Filistin’de işgal ve zulüm durmuyor. Her geçen gün artan zulme karşı Filistinli halkın direnişi artsa da dünya kamuoyunda bir anlam ifade etmemekte.1948’den bu yana milyonlarca Filistinli evlerinden, topraklarından sürüldü. Filistin halkı, kendi ülkelerinde mülteci olarak yaşayan tek millet olarak tarihe geçiyor. Sykes-Picot ve Balfour Deklarasyonu ile yapılan gizli antlaşmalar günümüzde yaşanmakta olan sorunların temelini teşkil ediyor. İsrail, 1967 yılındaki Altı Gün Savaşı'nda, Ürdün'ün kontrolü altında bulunan Doğu Kudüs'ü işgal ettiği tarihten bu yana işgal devam ediyor. Bu işgalinde en büyük destekçisi yüz yıl önce İngiltere idi, günümüzde ise bu görevi ABD üstlendi.  İslam ülkelerinin sessizliği İsrail’in “Büyük Ortadoğu” hayalini gerçekleştirmesine vesile oluyor.  Tek ses Türkiye’den geliyor, peki diğer devletler neden susuyor?  Filistinli bir esnaf: “İnşallah bu işgale susanları, göz yumanları Allah cezalandırır. Türkiye’den Allah razı olsun.” diyerek sessiz kalan İslam ülkelerine sitem ediyor. Osmanlı padişahları tarafından yapılan surlarda ve Kıble mescidinin duvarlarında, mermi izlerini açık bir şekilde görebiliyorsunuz. Osmanlıdan kalan surları yıkmayı planlayan İsrail, Filistin’in tüm tarihini yok etmeye çalışmakta. Süleyman mabedini bulma iddiası ile Kubbet’üs Sahranın altında yaptıkları kazı bütün tarihi dokunun çökme tehlikesiyle karşı karşıya kalınmasına neden olmuş. Selahaddin Eyyubi’nin: “Ey Allah’ım! Mübarek Kudüs’ü Haçlı işgalinden kurtarıp şu güzel minberi de Mescid-i Aksa’daki yerine koymadan gülmek bana haram olsun!” sözlerine mahzar olan bir şehir iken, günümüzde İslam devletlerinin sessiz kalmasından dolayı kan ağlıyor.
Her geçen gün şiddetini arttıran işgal güçleri Filistin halkını yok etmeye çalışırken halk, bu işgale ve zulme karşı boyun eğmeyeceklerini ve direnişin kıyamete kadar süreceğini de dile getiriyor. Nerede bir Türk görseler kucak açıyor, sohbet ediyor ve evlerine davet ediyorlar. Türklerle sohbet etmeyi seven Filistin halkının bizden beklediği tek bir şey var oda, Kudüs’ü yalnız bırakmamızı ve ülkenizin liderine sahip çıkın diyorlar. Milyon dolarlık teklif vermelerine, evlere’nin altında tünellere kazarak evlerine zarar vermelerine rağmen ülkelerini bırakıp gitmeyen Filistin halkının Türk halkına sevgisi sonsuz. Çocuklardan, gençlere, yetişkinlerden yaşlılara kadar Filistin’de yaşayan bütün Müslümanlar, Türkler tekrar bizi kurtaracak umudu ile beklemekte.

İlk Kıblemiz
Filistin’e gidebilmek için öncelikle İsrail vizesi almanız gerekiyor. Çünkü Filistinlilerin kendine ait bir havalimanı yok. Bu nedenle İsrail’e ait Ben Gurion havalimanına inmeniz gerekiyor. Havalimanından trene ve taksi dolmuşa binip Kudüs’e geçebiliyorsunuz. Kudüs’e yağmurlu bir akşamda iniyor ve o tarihi havayı çekiyorum. Sabah ezanı okunmak üzereyken yetişiyorum. Yağmur eşliğinde Mescid-i Aksaya gidiyorum.
Mescidi Aksa ki; Kuran-ı Kerim’de çevresinin mübarek kılındığı müjdelenen ilk kıblemiz. Kudüs ki; Yahudilerce “Eğer seni unutursam ey Kudüs, sağ elim hünerini unutsun; eğer seni anmazsam ey Kudüs, dilim damağıma yapışsın” sözleriyle anılan kutsal şehir. Mescid-i Aksa, surların içerisinde yer alan eski şehrin de içinde, ikinci bir surla çevrili, 144.000 metre karelik dikdörtgen bir alandan oluşur. Mescid-i Aksa bilerek yahut bilmeyerek, 144.000 metre karelik kutsal alan Kubbet’üs Sahra ile sınırlandırılırıyor. Aksa’nın ve Kudüs’ün bu yapıdan ibaret olduğu algısı oluşturuluyor. Mescid-i Aksa, yalnızca Kubbet’üs Sahra’dan ibaret değildir, Kubbet’üs Sahra, Mescid-i Aksa kutsal alanının içerisindeki bir yapı. İsrail askerleri dilediği zaman Mescidi Aksaya baskın düzenleyerek Müslüman halkı tahrik etmekte. Ayrıca askerler turistlerin yanlarından ayrılmayarak Müslümanların onlara zarar vereceği algısı oluşturulmakta. Müslüman halkı da kontrol altına aşmaya çalışan İsrail Askerleri, Mescidi Aksa giriş çıkışlarda her türlü arama ve sorgulama yapmakta. Kudüs her sokağında ayrı bir zülüm olan şehir. Sokakları gezerken İsrail askerleri tarafından hiçbir neden yokken durdurulup nerden gelip, nereye gittiğiniz sorulabilir. Gözlerinin içine baktığınızda korktuklarını görürsünüz fakat ellerindeki silahın cesaretiyle çantanızı açıp içini dağıtabilirler veya size sempatik gözükmek için Türkçe bildiği bir kelimeyi söylemeye çalışır ve kahkaha atarlar. Çocuk katili olduklarını hatırlayınca bir şeyler yapmak istersiniz ama elinizden bir şey gelmez. Biz bir hafta on gün dayanamazken bu duruma Filistinli halkı hayal bile etmek güç geliyor. Ata topraklarında yaşanan bu zulme, karşı sadece tanık olarak geçirdiğimiz günlerde kendimizden utanıyor, ecdadımızın emanetine sahip çıkamadığımızdan yerle yeksan oluyoruz. Atalarımız Mescid-i Aksa içinde yaptıkları kapılarda, İsrail askerlerinin giriş çıkışları kontrol ettiğini görmenin utancının bizlere yettiğini görüp kafamızı eğiyoruz.
.
Kudüs Bizimdir
Kudüs sokaklarının her köşesinde İsrail askerlerinin olduğu kontrol noktaları bulunuyor. Dört bir tarafı işgalci İsrail askerleri tarafından çevrilen mazlum Filistin halkı, her şeye rağmen hayatın devam ettiğini ve cihadın kıyamete kadar süreceğini hatırlatıyor insana. Kudüs sokaklarındaki gençlerinin “Umutsuzluk haramdır.” ikazı bir mermi gibi çakıyor zihnimize. Türk olduğumuzu öğrenenler “Ya Habibi”, “Ehlen ve Sehlen” diyerek söze başlıyorlar, hemen ardından Erdoğan’ı soruyorlar. Türk olduğumuzu duyan gençler “Faddal” (buyurun) diyerek bizi sofralarına davet ediyorlar. Çocuklar fotoğraf çektirmekten hoşlanırlar. Kudüs sokaklarında çocuklarla fotoğraf çektirmek istiyorum; çocukların gözlerinde işgalci İsrail Devletinin tarafından fişlenme korkusu hissediliyor, reddediliyorum. İkramda bulunmak istiyorum gözüme bakıp susuyorlar.  Müslüman mahallelerinde yoksulluğun, işgalin her haline şahit oluyoruz. Ülkemizde Filistinliler “toprak sattı” diyerek yaratılan algıyı Kudüs’te milyon dolarlara topraklarını Yahudilere satmak yerine canı pahasına direndiklerini görüyoruz. İşgale ve zulme rağmen “Kudüs bizimdir!” şiarını dünyaya haykırıyorlar. Eski Kudüs’ün Yahudi mahallelerinde hayat çok farklı devam ediyor. Sokaklarda ya askerlerle ya da silahlı sivil Yahudilerle karşılaşıyoruz. Yahudiler, Burak (Ağlama) Duvarı’nın M.Ö. 587 yılında Babiller tarafından yıkılan Süleyman Mabedine ait olduğuna inanıyorlar. Süleyman Mabedi’ni tekrar inşa ederek dünyaya Kudüs’ten hükmedeceklerine inanan Yahudiler, birçok noktaya Süleyman Mabedinin resmini ve maketini yerleştirmişler. Oysa Süleyman Mabedinin orijinal haliyle tekrar inşa edilebilmesi için Kubbetüs Sahra’nın ve Kıble Mescidi’nin yıkılması gerekiyor. Yahudiler bir gün Mescidi Aksa’yı yıkacaklarını dünyaya açıkça ilan ediyorlar. 

“Filistin Türkçe Kardeş”
Kıble mescidinde otururken bir çocuk yanıma geliyor. Selam verip yanıma oturuyor. Tanımıyorum ama yıllardır tanışıyormuşuz gibi hemen konuşmaya başlıyor pat çat Türkçesi ile “selamun aleyküm, ne yapıyorsun, nasılsın” diyerek elimi sıkıyor. Sohbet ediyoruz ayrılıyorum. Her gün öğle vakti yanıma geliyor sarılıyor. Bir başka Türkü görünce hemen onun yanına gidiyor. Daha 11, 12 yaşlarında bir çocuk neden diyorum neden sadece Türklere böyle yapıyor. Türkiye’den gelen başka biriyle sohbetlerine dahil olduğumda ise bize neden bu kadar değer verdiğini öğreniyorum. Babasının El-Halil’de şehit olduğunu öğreniyor ve ailesinin Türklerin yanında ol, Türkler bizim kardeşlerimiz sözlerinden yola çıkarak bize, bizlere sarılarak, umutla bakarak ve bize şekerler, yemekler getirerek o yaşta yanımızda olmaya çalışıyor. “Selamun aleyküm Türkçe, Selamun aleyküm, Filistin Türkçe kardeş” diyor o güzel Türkçesi ile ve aklıma şu söz geliyor “Yeter ki sen umut ol Fidanlar elbette yeşerir”
 Toplumumuzda Arapların hepsinin ülkesini satacağı ve onların güvenilmez olduğu algısı oluşturularak, Filistinli kardeşlerimizin yaşadığı bu zulmü hak ettiklerini, topraklarını satmasalardı diyerek susuluyor. Fakat dinimizde zulme sessiz kalmanın cezasının ne olduğunu bilmiyoruz. Bir yanda Doğu Türkistan, bir yanda Kudüs, bir yanda Arakan yanarken biz hala hak ediyorlar ya da elimizden ne gelir diyerek kendimizi kandırmaya çalışıyoruz. Peygamber efendimizin “Zulme sessiz kalan dilsiz şeytandır” sözünü hiçe sayıyoruz. Bu ayıp bizi yetecek ve tarihe geçecek.
Silah Seslerini Bastıran Çocuk Sesleri
El Halil kentine ziyarete gidiyorum. Gördüğüm manzara adete bir savaş filmlerinde gösterilen yaşamla karşılaşıyorum. Her tarafta İsrail askerleri, zırhlı araçları ve kontrol noktaları.  El Halil; 400 Yahudi’nin, 250 bin nüfuslu şehri işgal ettiği bir yer. 400 Yahudi’ye silah taşıma yetkisi verilmiş. El Halil kentinin caddelerinin bir yanından bomba sesleri gelir, bir yanda ambulans sesleri. Öğlen olmasına rağmen İsrail askerleri dükkânları kapattırıyor, sıkıysa kapatma. Halk işgal altında, zorbalık altında yaşamına devam ediyor.  İşgal edilen yerlerden dükkanların üzerine çöp atılan şehir El Halil. El Halil’de Hz. İbrahim, Hz. İshak ve Hz. Yakup’un eşleriyle birlikte medfun bulunduğu, işgal altındaki Hz. İbrahim Cami işgalin bitmesini bekliyor. 1994 yılında Amerikalı bir Yahudi’nin namaz kılan 84 Müslüman’ı şehit etmesinin ardından yarısının Sinagoga çevrildiği bir yer. Cami öyle bir yerden bölünmüş ki imamın her namaz vaktinde Sinagog tarafında kalan minareye çıkabilmek için İsrail Devletinden izin alması gerekiyor. El Halil’de pazarda dolaşırken her yerden selam Türkiye sesleriyle yürüyoruz. Radyodan gelen Türkiye haberleri, Ak Parti seçim müziği ve Cumhurbaşkanımızın okuduğu şiirlerin sesleriyle ilerliyoruz. Bir yan da bomba sesleri bir yanda ambulans sesleri. Biber gazı atılmış geçtiğimiz sokağa, herkes bir yerlere kaçışıyor. Böyle bir yer El Halil.  Arabalar her tarafından hasarlı, evlerin camları kırık ve sokakta silah sesleri. Ama bunlardan öte bir görüntü var ki her şeyi unutturuyor. Silah seslerini bastıran çocuk sesleri. Her şeye inat oyunlar oynayan çocuklar. Kontrol noktalarından geçip, çocuklar için yardımlara eğitim yeri yapan bir yeri ziyaret ediyorum.  Bir yaşam mücadelesi nedir, nasıl zulme karşı durulur onu görüyorum. 30 Yaşlarında bir genç, kendi çabalarıyla, tek başına İsrail’e karşı duruyor ve Filistinli çocuklara hala ümidin olduğunu göstermeye çalışıyor. Okul üç kattan oluşuyor. Kısıtlı imkanlardan dolayı birkaç odanın iç düzenlemesi yapılmış. İncelemelerim bittikten sonra genç anlatmaya başlıyor; Öncelikle geldiğiniz için teşekkür ederim. Buraya gelerek bizlere güç katıyorsunuz ve bizi mutlu ediyorsunuz. Biz burada bir eğitim yeri yaparak çocuklara, gençlere Allah rızası için faydalı olmaya çalışıyoruz. Birçok engellese de çok şükür az kaldı. Yardımlar sayesinde güzel işler yaptık. Ben bu bölgeden çıkamıyorum. İsrail tarafından kara listeye alındım. Eğer çıkarsam tutuklanacağım. Bu yüzden siz Türklerin buraya gelmesi beni çok mutlu ediyor. Başta bizi Dünyaya tanıtan Erdoğan’a sonra sizlere teşekkür ediyorum.” Göz yaşını tutamıyor, gök yüzünün maviliğine bakıp dalıp gidiyor. Ümit böyle bir şey olsa gerek diyorum ve oradan ayrılıp Kudüs’e geçiyorum.
 “Utanç Duvarı”
İsrail askerinin olmadığı tek şehir Beytül Lahm. Sokaklarda Filistinli polisleri görmek bizleri bile ne kadar mutlu ediyor. Huzurun olduğu tek şehir. Büyük bir çoğunlukla, Hristiyan ve Müslümanların yaşadığı ve İsrail zulmünün en az yaşandığı şehir. Cami ve kiliseler yan yana. Bir yanda ayin töreni bir yanda ezan sesi. Fakat İsrail burada da bu huzurlu ortamı bozmak için yeni projeler yapıyor. Filistinlerin “utanç duvarı” dedikleri bir duvar örerek, Batı Şeria'daki Filistin topraklarını ayırıyor. İsrail neden bu duvarı ördüğünü ise Filistinli intihar bombacılarına karşı önlem olarak inşa ettiklerini söylüyorlar ve şehri ikiye bölüyorlar. Berlin duvarına benzetilen bu duvara Filistinliler “Irkçı duvar, utanç duvarı" olarak adlandırılıyor. İsrail tarafından ise "Anti-terörist duvar (güvenlik duvarı)" olarak isimlendiriliyor. İsrail devleti tarafından ikiye bölünmüş 8 metre yüksekliğinde 760 kilometre uzunluğunda olan duvar, televizyonlara, haberle konu olan bir yer. Ünlü karikatüristlerin utanç duvarına zulmü anlatmak için, karikatürlerin çizildiği ve turistlerin uğrak yeri. Her sokak muhteşem şekilde boyanmış. Şehrin bir tarafında huzur varken, bir tarafta biber gazı kapsülleri, bomba izleri.

24 Milyon Dolar
Kudüs, her yeri ayrı bir tarihi öneme sahip olan şehir.  Kudüs çarşısında Türk çayı yazan bir dükkâna giriyorum. Sağımda Erzurum spor atkısı karşımda Türk bayrakları diğer yanımda Osmanlı elbisesi ve kavuk görüyorum. Dükkânın sahibi hemen hoş geldin Ali diyor. Beni geçen seneden hatırlayan İmad Ebu amcaya sohbete koyuluyorum ve ikramlar geliyor. İmad amca, dükkânın içini gezdiriyor. Dükkânın iç kısmında bir yer dikkatimi çekiyor. İmad amcaya sorduğumda ise aldığım yanıt çok şaşırtıyor. Bu dükkâna İsrail tarafında 24 milyon dolar ve Amerika da bir ev verildiğini anlatan Ebu, dikkatimi çeken yerin tünel olduğunu o tünelden dolayı bu kadar para verildiğini söylüyor. Dükkânın Türkiye İş Birliği Koordinasyon Ajanslığı (TİKA) tarafından restore edildiğini öğrendiğimde ise ayrı bir gurur duyuyorum. TİKA’nın restore ettiği yerlerde ambleminin olması gerektiğini bildiğim için soruyorum neden burada böyle bir amblem yok? İmad Ebu “burada eğer amblemi açık bir şekilde gösterirsek İsrail görevlileri başka nedenler bularak bizi para cezasına çarptırıyor. Bizde örtü ile kapatıyoruz. Sadece Türkiye’den gelen misafirlere gösterebiliyoruz.” diyor ve ekliyor burası hep sizin ve sizin kalacak, bizi burada yalnız bırakmayın.
.
Dünyanın Bir Numaralı Lideri
Türkiye sevgisini sokaklarda, dükkânlarda ve çoğu yerde görmek mümkün. Dükkânlarda alışveriş yaparken önce Müslümanım derseniz pazarlık yapabiliyorsunuz, hemen ardından Türk’üz derseniz pazarlığa gerek kalmadan indirim yapılıyor. Türk olduğunuzu anlayan esnaflar çay, kahve veya dükkânında bulunan bir hediyelik eşyayı karşılık almaksızın armağan ediyor.  Dükkanların önünden geçerken bir tabelada Türk bayrağı ve AK parti sembolü görüyorum ve tam incelerken bir ses “Hoş geldiniz kardeşlerim” Şaşkınlık içinde içeri girdiğimde hemen çay ikramı yapıldı. Eşi ile giyim dükkânında çalışan ağabey “Burası sizin dükkânınız, biz sizleri çok seviyoruz. Liderinizi çok seviyoruz. Dünyanın bir numaralı lideri, Maşallah. Allah ona güç versin. Erdoğan aynı Abdülhamit aynı” diyerek duygularını aktarıyor.
Ülkenizin Aslanlarını Öldürmeyin
Kudüs’ten ayrılıp başka bir şehre gitmek için yola koyuluyorum. Otobüse binip Kudüs’ten biraz mesafe gittikten sonra pasaport ve kimlik kontrolleri yapılıyor.  Kontrolü ise bilerek zayıf ve kısa boylu kadınlar yaptırıyorlar. Filistinliler iniyor, turistler kalıyor. Yaşlılar dahi inmesi istenirken, kimseye müsemma gösterilmiyor. Filistinliler bu aramanın anlamını; “Biz sizi en zayıf insanlarımıza aratırız” şeklinde olduğunu belirtiyor. Bu kontrolde pasaportumu uzattığımda “ay yıldızı” gören İsrail askerlerinin yüz ifadeleri birden değişiyor ve pasaportu kontrol ettikten sonra sert bir tavırla geri uzatıyor. Bu kontrollerde Turist olduğumuz için bizi otobüsten indirmiyorlar fakat Filistinli öğrencileri indirip arama yapıyorlar. Önce aşağıya inmeleri isteniyor ama öğrenci aşağıya indikten sonra İsrail askerleri kontrole kasıtlı olarak geç yapıp öğrencileri dakikalarca bekletiyorlar. Bu kontrolde izin belgesi yoksa vay haline. Her gün bu kontrolden iki kere geçip okullarına gidiyorlar. Kendi ülkelerinde başka askerler tarafından aranmanın ne kadar zor bir durum olduğu, Filistinli çocukların gözlerindeki öfkeden anlaşılıyor. Filistinlilerin yaşanılan işgale isyanı olarak dile getirdikleri; “Ülkenizin aslanlarını öldürmeyin. Düşmanlarınızın köpeklerine yem olursunuz” sözü nasihat olarak aklımızın bir köşesinde bulunmalı. Ülkemizin ve devletimizin önemini anlamalıyız. Yoksa bir gün sıra bize de gelecek…


Kıble Mescidinin kapısında, geçen yıl tanıştığım Abdullah amca selam verip sarılıyor. Ne zaman geldiğimi, bir yıl içinde neler yaptığımı soruyor ve namazdan sonra evine davet ediyor. Otelde yer ayırtmadığım için Abdullah amcanın teklifini kabul ediyor ve her gün yatsıdan sonra geleceğimi bildiriyorum. Her akşam yöresel yemekler, içecekler hazırlanıyor. Kalacağım oda döşenmiş bir tarafıma su bir tarafıma ısıtıcı konulmuş. Yıllardır beni tanıyormuş gibi Türk olduğum için sorgusuz güvenip evini açıyor. Geç kaldığım günler kapıda bekliyor ve hemen neden geç kaldın Aliii diyerek, beni duygulandırıyor. Yemekten sonra çay ikram ediyor ve her gün farklı bir meyve, pasta hazırlanıyor. Önce benim ile Abdullah amca yemek yiyor, sonra biz kalkıyoruz, ailesi yemek yiyor. Abdullah amca bir rivayete göre 2020 yılında İsrail’in yok olacağını, tekrar Osmanlı’nın yani bizlerin oraya hükmedeceğini söylüyor ve ekliyor, “Burayı boş bırakmayın, gelin, buralar sizin, biz misafiriz, siz ise buraların sahibi. Evimin altını kazıyorlar ve zorla almaya çalışıyor. Şimdi gücümüz yetiyor ya ilerde? Buraya gelin ve emanetinize sahip çıkın.” şeklinde konuşuyor.  Her sabah namazına “Aliiii” diyor beni uyandırıyor. Abdullah amca, ben ve eşi namaza gidiyoruz. Her evden çıkan selam vererek bize katılıyor. Mescid-i Aksaya gitmemiz içinden Yahudilerin işgal ettiği Burak Duvarının oradan geçiyoruz. Bizlerle aynı saatte yüzlerce Yahudi ibadete geliyor. Abdullah amca yaşından dolayı yavaş yürüyor, merdivenlerde durarak gidiyoruz. Yolda; “Bir daha ne zaman gelirsin?” diyor Abdullah amca bende yakın zamanda diyorum ve neşesi yerine gelen Abdullah amca cebinden hurma çıkarıp bana veriyor. Bir yaşam mücadelesi değil bu, bir direniş mücadelesi. Her gün İsrail askerleri arasından geçip namaza gidiyorlar. Mescid-i Aksayı bir an olsun boş bırakmıyorlar. Bir ümitle 2 yıl kaldı ya Ali sabredeceğiz inşallah diyerek her gün az kaldığını dile getiriyor. Duygusal bir hayat öyküsü olarak görülen bu hayat, aslında ülkende mülteci olmaktan başka bir şey değil. Bir Türk’e koşulsuz güveniyorlar evini açıyorlar ve her gün yemek yedirmeye çalışıyorlar. Bizden para değil, yanlarında olmamızı istiyorlar. Bizim için ayrılık vakti geliyor, evimizden ayrılır gibi bir his, anlatılmak bir hüzün çöküyor. Her ayrılanın gözünde yaş. Sanki “gitmesek, buraları bu işgalcilerin eline bırakmasak” diyen bir bakışla ayrılıyoruz.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

TÜRKLERDE 12 SAYISININ ÖNEMİ(12 HAYVANLI TÜRK TAKVİMİ, MAKAM VE BURÇLAR)

Musalar, Yunan mitolojisi

DİPLOMASİ TARİHİ, TEORİSİ, KURUMLARI VE UYGULAMASI